Kübra 2. sezon ya da yer altından kodlar!
*Yazı spoiler içermektedir.
Netflix’in son dönem yerli dizilerinden ‘Kübra’ arayı açmadı ve ikinci sezonuyla ekranlara geldi. Yağmur-Durul Taylan Kardeşler bir kez daha yönetmen koltuğuna otururken Afşin Kum’un aynı adlı romanından uyarlanan diziyi Murat Uyurkulak, Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı kaleme aldılar.
İlk sezonda bir yapay zeka projesinin ağına takılan Gökhan, tanrıyla konuştuğu sanrısına kapılmış, kendi halinde bir kaportacıyken bir tür ruhani figüre, Semavi’ye dönüşmüştü. Finalde ise aldatıldığını öğrenirken Semavi daha da katılaşacağının, onu siyasette kullanmak isteyenlere kök söktüreceğinin sinyallerini veriyordu. İkinci sezon sinyal verilip sapılan yolları aydınlatıyor ve tüm merakları gideriyor. Diziyi değerlendirmeye geçmeden yeni sezonda neler yaşandığını hikayesini kısaca analım.
YAPAY ZEKA, SOKAK MUHALEFETİ, DEVLETE SIZMA GİRİŞİMİ
İlk sezon, finaliyle dikkat çekip seyirciyi heyecanlandırmıştı. Semavi’nin mahallesinden takipçiler bularak daha sonra onlarla yoldaş olması ve giderek bir lidere dönüşmesi hayli ilginçti. Elini kolunu sallayarak çok önemli bir toplantıya girip kürsüden propaganda yapan Semavi hacklenen bankamatiklerden savrulan banknotları üstlenmiş, bu yaratıcı ve “devrimci” eylem ününe ün katmıştı.
İkinci sezon bu eylemin sonuçlarıyla açılıyor. Polisten kaçan Semavi bir ara sokakta mahallelinin desteğiyle kanalizasyona girip izini kaybettirir. İlerleyen bölümlerde olaylar büyük ölçüde terk edilmiş bir işletmenin yer altı yapılarında ve daha sonra tarihi endüstriyel binaların bulunduğu, gözlerden uzak bir alanda geçerken ona yakın olanların güç koşullarda yaşadığı bu mini şehirler Semavi’nin şehirdeki uzantılarına ulaşmasına, örgütü yönetmesine sahne olur. Aynı zamanda kültün sorgulanmasına ve çatışmalara…
‘Kübra’nın ikinci sezonu yapay zeka programcısı Berk’le iş birliğine giden Semavi’nin iktidarı ele geçirme çabası üzerine kurulurken sokak muhalefetiyle başlayan hak mücadelesinde paralel devlet ve köktenleşme gibi sorunlar da beliriyor.
SERT GEÇİŞ
Detaylara gireceğiz elbette fakat ilkin izlerini kahramanların repliklerinden de sürebildiğimiz sert bir geçişten söz etmeli. ‘Kübra’ yeni sezonunda kahramanın dönüşümünü, kültün gücü eline aldıktan sonraki eylemlerini çok keskin aktarıyor. İlk sezon duygusal bir Gökhan izliyorduk. Kendini arıyordu. Yardımseverdi, korkunç askerlik anılarıyla baş etmeye çalışıyordu. Yaralı ve şaşkındı. “Şeytanla anlaşma”ya benzetebileceğimiz bir şekilde Berk’le anlaştığında ise bambaşka bir adam oluyor. Sevgiyi unutuyor, eşiyle arasını açıyor. Kayınpederi itirazlarını sürdürünce tutsak ediyor. Karakterdeki bu sert dönüşüm ister istemez oyunların gelişimine de etki ediyor ve yer altı şehrindeki takipçilerin eleştirilerine biraz da bu gelişmeler yol açıyor. Olaylar o kadar hızlı ve kontrolsüz akıyor ki Semavi dahil herkes bir soluklanma ihtiyacı duyuyor. Allah’ın kendisiyle konuşmadığını anladığında hayal kırıklığına uğrayan Semavi belki de bu duygunun yarattığı hırsa esir olup, gözünü kararttıkça karartıyor.
İNANDIRICILIK SORUNU
İlk sezon ilmek ilmek örülen dönüşüm meselesi ikinci sezonda pat diye karşımıza çıkıp da bol açıklamalarla büyüsünü yitirince dizinin inandırıcılığına da darbe vurulmuş. Şüphesiz bu bir kurmaca ve ‘Sıcak Kafa’ kadar olmasa da karanlık bir evren betimlenmekte. Dolayısıyla bazı noktalarda gözümüzü yumabiliriz. Fakat Semavi’nin devletin kalbine bu kadar kolay sızması, emniyette yüzlerce taraftar bulması hatta onlara telekonferans ile seslenmesi ‘FETÖ’yü hatırlatmakla beraber biraz yüksek geliyor. Bu yükseklikten ötürü bazı bazı sahneler çiğ kalıyor. Henüz açılışta uzun süren kovalamaca sahneleri oldukça Hollywoodvari… Yahut yapay zeka programcısı Berk’in Gökhan’a havyar ve şampanya ikram ettiği sahne… Aşağılamayı vurgulamak ve iş birliğinin bir hinlik de içerdiğini belirtmek için tercih edilmiş ancak basit kalmış.
YER ALTI MESELESİ
Tabii bu sahnelerden öte daha büyük problemler söz konusu… Yer altı yaşamı… İlk sezon yaşanan dönüşüm ikinci sezon zayıflamış ve Gökhan güç sarhoşu olduğundan değil çıktığı yola sadakatinden, duyduğu sorumluluktan dolayı hatalara sürüklenmiş. En yakıcı örneği ise ihanet eden eşine karşı tutumu. Merve’yi henüz Gökhan olduğu sıra büyük bir aşkla sevip evlenen Semavi örgütünün dağılmaması için onu öldürebiliyor. Bu, öyküdeki sertliğe uygun bir eylem ancak “yer altı politize edilmediği için böyle büyük eylemlerin yanı sıra mahallede öne çıkan bağlar zayıflıyor ve yatay tüm ilişkilerin sakil kaldığı görülüyor.
Gökhan’a zaman zaman itirazlar yöneltilse de kırılmaya yol açacak bir kararlılık gösterilmiyor. Merve’nin babası ileri gidince hapisle cezalandırılıyor. Bu itirazların uzun süre cılız kalması yerin üstündeki politik faaliyetlerin, devletle iç içe geçişin yer altına yeterince açıklanmaması anlatının politik tarafında bir suskunluğa yol açıyor. İlk sezon “kendiliğinden politik”, yoksul bir mahallede popüler siyaset dili halk nezdinde karşılık buluyordu. İkinci sezonda ise “yerin yüzü” olarak tarif edebileceğimiz geniş yığınlar Semavi’nin sansasyonel eylemleriyle konsolide olurken ilginç bir biçimde yer altına sıkışan (daha sonra göç eden) çekirdek, yorgunluğun ve belirsizliğin de etkisiyle motivasyonunu kaybediyor. Emekçi karakterin geri çekilip tepkinin giderek Gezivari toplumsal bir başkaldırıda kristalize olduğu dizi kendiliğindenlik-örgütlülük dengesini kuramamış. İlk sezonda işte tam da bu başarılmıştı.
ÜÇ HARFLİLER, DÖRT HARFLİLER!
CIA üç harflidir ve üçüncü dünya ülkelerinin (popüler söyleyişle gelişmekte olan ülkelerin) baş belasıdır. Darbeler düzenler, iktidarları kontrol altında tutar, ekonomik hegemonya kurulmasına yardımcı olur. Bir tür gölgedeki menajer gibi hareket eder.
Bir de dört harfliler var(dır). Mesela ‘FETÖ’… O da emperyalist odakların maşasıdır, sahadaki operasyon gücüdür ve nihayetinde ucu darbe girişimine varacak siyasi bir programa tabidir. ‘Kübra’daki dört harfli ise BERK! Programın geliştiricisi Berk, bir şeyleri değiştirebileceğinin farkına varınca raydan çıkar. Organize bir kötülük taşımaz içinde, dürtüseldir onun fenalığı. Gökhan’a insanlıktan, bütün dünyadan ama asıl “bu ülke”den nefret ettiğini söyler. Biraz insanın dünyayla ilişkisinde artık ayan beyan ortaya çıkmış ve gezegeni yok oluşa sürükleyen çağdaş sorunların, kimlik bunalımlarının biraz da ülkedeki nobranların, liyakatsizlerin yarattığı baskıcı atmosferin ürünüdür bu reddediş. Bu Berk yukarıda andığımız dört harfliden daha fazla zarar verse de motivasyon kaynağına erişemeyiz. Bu kaynaksızlık, günümüz anlatılarında sık rastlanan bir durum ve çoğu zaman es geçiliyor. Çünkü sihirli bir değnek var: Travmalar. Birinin geçmişte yaşadıkları onu büyük felaketlerin müsebbibi yapmaya yetiyor. Berk’te bu tür bir açıklamaya da ihtiyaç duyulmamış.
OYUNCULUKLAR VE KARAKTERLERİN SINAVLARI ÜZERİNE
İkinci sezon, ‘Kübra’ kadrosu için bir sınav niteliğine bürünmüş. Yer altına geçiş ve devamında gelen sürekli kaçış hali ancak son bölümlerde direnişe evrilirken karakterlerin dar alanlarda, kendi aralarındaki çekişmeleri oyunculukta daha bir maharet gerektiriyor. İlk sezon dizide bir inandırma sorunu yoktu. Ayaklar yere basıyordu. Adı Ormancılar olsa da bu yoksul emekçi mahalle gerçek hayatta yakından tanıdığımız insanların yaşadığı bir yerdi. İkinci sezon hızlı ve toplu bir “kahramanlaşma” yaşandı. Yoksul semtin sakinleri, gençler ve Gökhan’ın yakın arkadaş çevresi toplu olarak bir aydınlanmanın, bir ereğe bağlanmanın sonuçlarını yaşamaya başladılar. Gökhan’ın ailesi de kendini bir anda hiç hazırlanmadıkları koşullarda buldular kendilerini. Özellikle kız kardeş Gülcan ve anne Dilek burada etkisiz kalmışlar. Dilek ölümü, Merve ihaneti, Gülcan kaçışıyla hikayede pay sahibi ama yer altı yaşamları ham kaldığından sürüklendikleri karaktere uyum sağlayamıyorlar.
Çağatay Ulusoy’dan başlayalım. Karakteri ilk sezona kıyasla plastik. Daha çok bağırıyor daha çok isyan yaşıyor. Annesini kaybediyor, kız kardeşi kaçıyor, ihanetlere uğruyor fakat ilk sezon Allah’ın mucizelerine inanan Gökhan kompozisyonu kadar derli toplu yaşamıyor duyguyu. Tepkileri, tepkisizlikleri daha zayıf. Bocalamaları, sancıları pek yansıtamamış. Serhat, Ali Cemal, Salih gibi karakteri canlandıran Aytek Şayan, Ferit Kaya ve Cihan Talay da etkisizler. Oysa özellikle Talay ilk sezon Salih rolünde müritliği öne çıkarıyordu. İkinci sezon sadakate giden yolda kendine yeni bir şey katmamış, çatışmayı ve oyunculuğunu değiştirmemiş.
Dizinin yapay zeka tarafındaysa Onur Ünsal’ı Berk rolünde izliyoruz. Berk araya İngilizce ifadeler sıkıştıran ülkeye ve ülke insanına tepeden bakan bir rolde, itici olması için özen gösterilmiş. Bu bağlamda ele alındığında bunu başarıyor diyebiliriz. Hatta dizinin kötü adamı Berk demek de mümkün. Hezeyanları, dengesiz çıkışları, kendine hayranlığından beslenen hırsı ile akıl sağlığının yerinde olmadığı anlaşılan Berk aklanmamış. Dizinin en masum karakterlerinden Gülcan’ın ölümüne sebep olması da kötülüğünü derinleştirmiş. Ünsal bu Berk’te iyi… Deniz Işın da olayları hızlandıran bir karaktere can vermesine rağmen atıl kalmış. Selim rolünde karşımıza çıkan Çağrı Çıtanak ise sonradan açılıyor. Daha tok bir performans sergileyebilirmiş. Bu haliyle de kötü sayılmaz. Kısacası bu sezon ‘Kübra’ kadrosunda vasatı aşan oyuncu yok.
**
‘Kübra’, deyim yerindeyse yer altından kodlar yazdırdığı bu ikinci sezonunda ilk sezon yarattığı etkiyi yaratamamış. Mahalleden başlayan sosyal nitelikli, dinî motifli halk hareketi asgari düzeyde işlenip de teorik bir alt yapı kurulmayınca yer altındaki radikal kararlar da seyirciye geçmemiş. Geriye ülkeyi ele geçirmeye çalışan Gökhan-Berk ortaklığı ve hayatlarını mahvettiği insanlar kalmış.
Bununla birlikte dizinin “orijinal bir şey”i denediğini not düşerek hakkı teslim etmeli. Yapay zeka yazılımlarını, bir ülkenin siyasi atmosferi bağlamında tartışmak ve toplumsal hareketlerdeki olası rolünü kurmaca bir çerçevede de olsa ele almak son derece anlamlı. Son sahnedeki göz kırpışa karşın finali “sevgi” mesajıyla hatırlıyoruz. Kibri, büyüklenmeyi bırak, sev sevil! Yapay zeka sevince güzel!